Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin politikaları, özellikle Müslümanlara ve Pakistan'a yönelik tutumu, son dönemde artan gerilimlerle birlikte daha da tartışmalı hale geldi. Peki, bu durum siyasi bir çıkar mı yoksa gerçek bir savaş çığırtkanlığı mı? İşte detaylar...
Modi'nin Yükselişi ve Nefret Söylemi
Narendra Modi'nin siyasi kariyeri, 2002'deki Gujarat olaylarıyla başladı. Bu olaylar, binlerce Müslümanın hayatını kaybettiği ve Modi'nin olayları durdurmak için yeterli çaba göstermediği yönünde eleştirilere neden oldu. Bu olaylar, Modi'nin Hindutva ideolojisiyle bütünleştiği ve nefret söyleminin siyasi bir araç olarak kullanıldığı bir dönüm noktası oldu.
Modi ve partisi Bharatiya Janata (BJP), Hindutva ideolojisini sadece siyasi bir araç olarak değil, aynı zamanda devlet politikası haline getirerek nefreti “yeni normal"e dönüştürdü. Bu ideoloji, Hindistan'ı bir "Hindu Rashtra"ya dönüştürmeyi amaçlayan faşist ve aşırı milliyetçi bir örgüt olan Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) tarafından destekleniyor. Bu hayalin önündeki en büyük engel ise Hindistan’daki Müslüman nüfus ve Pakistan olarak görülmektedir.
Seçimler öncesinde veya sonrasında, Hindistan’da Müslümanlara karşı şiddet olayları, nefret içerikli konuşmalar ve Pakistan’a karşı savaş naraları duyulmaya başlar. 2014 ve 2019 seçimlerinde, “Pakistan’a haddini bildirme” ve “Müslümanlara yerlerini gösterme” gibi söylemlerle halktan oy aldılar. Pulwama saldırısının ardından Balakot’a düzenlenen hava saldırısı bunun çarpıcı bir örneğidir. Askeri açıdan pek bir getirisi olmayan bu saldırı, Modi tarafindan büyük bir «zafer» olarak sunulmuş ve siyasi kazanca dönüştürülmüştür.
İslam Karşıtı Devlet Politikaları
Modi döneminde Müslümanlara yönelik hayata geçirilen devlet politikaları şu şekilde sıralanabilir:
- Vatandaşlık Değişiklik Yasası (CAA): Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’dan gelen Hindu, Sih, Jain ve Budist göçmenlere vatandaşlık hakkı verilirken, Müslümanlar bu haktan dışlanmıştır.
- Ulusal Vatandaşlık Kaydı (NRC): Assam eyaletinde uygulanan bu sistemde, milyonlarca Müslüman vatandaşlık belgeleri olmadığı gerekçesiyle “yabancı” ilan edilmiştir.
- Tek Tip Medeni Kanun (UCC): Bu yasa ile İslam hukukuna dayalı aile düzeni hedef alınmakta, Müslümanların özel hayatına devlet müdahalesi artmaktadır.
- Babri Camii Kararı: Müslümanlara ait tarihi cami yıkılarak, yerine Hindu tapınağı yapılmasına yargı yoluyla zemin hazırlanmıştır.
- İnek Koruma Adı Altında Linçler: Modi döneminde, onlarca Müslüman, sığır eti taşıdıkları iddiasıyla kalabalıklar tarafından linç edilmiştir.
Bu politikalar, uluslararası toplum tarafından eleştirilse de, Modi hükümeti tarafından ısrarla uygulanmaya devam ediyor. Bu durum, Hindistan'daki Müslümanların yaşam koşullarını zorlaştırırken, ülkedeki toplumsal huzuru da tehdit ediyor.
Savaş İklimi ve Sonuçları
Modi hükümeti, Pakistan karşıtı cephe açarak birçok stratejik kazanım elde etmektedir. Pakistan’a karşı savaş söylemiyle Hindistan’da sahte bir vatanseverlik ve birlik duygusu yaratılmakta ve sözde ulusal birliğin sağlanması amaçlanmaktadır. İç politikada başarısız olan Modi, askeri operasyon ve savaş söylemleriyle halk desteğini yeniden kazanmaktadır. İnsan hakları ihlalleri nedeniyle küresel eleştiriler artınca, Modi sahte bir kriz yaratarak dikkatleri başka yöne çekmektedir.
Ancak, bu savaş ikliminin de ciddi sonuçları olabilir. Hindistan ve Pakistan, nükleer güce sahip iki ülkedir. Bir savaş, yalnızca Güney Asya’yı değil tüm dünyayı etkileyebilir. Nükleer bir çatışma, küresel barış için felaket olur. Üstelik Hindistan halkı artık Modi’nin savaşçı politikalarını anlamaya başlamıştır. Savaşın sivil halkı etkilemesi durumunda halktan ciddi tepkiler gelebilir. Unutulmamalıdır ki Pakistan ordusu güçlü bir savunma kapasitesine sahiptir. Hindistan’a verdiği karşılık tüm dünyaya bunu tekrar göstermiştir.
Sonuç olarak, Narendra Modi'nin politikaları, Hindistan'da yaşayan Müslümanlar için ciddi bir tehdit oluştururken, Pakistan ile olan ilişkileri de gerginleştiriyor. Bu durum, sadece bölgesel değil, küresel barışı da tehdit eden bir potansiyele sahip. Uluslararası toplumun bu konuda daha duyarlı olması ve Modi hükümetini bu tehlikeli politikalarından vazgeçirmeye çalışması gerekiyor. Aksi takdirde, bu nefret söylemi ve savaş çığırtkanlığı, telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açabilir.