Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş, küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışın devam etmesi halinde 2025 yılının 1,5 derece küresel ısınma eşiğinin aşıldığı ikinci yıl olabileceğini belirtti. Bu açıklama, iklim değişikliğiyle ilgili endişeleri bir kez daha gündeme getirdi.
Küresel Sıcaklıklar Alarm Veriyor
Avrupa Birliği'ne (AB) bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi'nin verilerine göre, geçtiğimiz ay küresel ortalama sıcaklık, 1991-2020 ortalamasının 0,60 derece üzerine çıkarak 14,96 derece olarak kaydedildi. Bu, kayıtlara geçen en sıcak ikinci nisan ayı oldu. Nisan 2024'ten 0,07 derece daha serin olmasına rağmen, en sıcak üçüncü nisan ayı olan 2016'dan 0,07 derece daha sıcak olan bu nisan ayı, 1850-1900 sanayi öncesi ortalamanın 1,51 derece üzerinde seyretti. Son 22 ayın 21'inde küresel ortalama sıcaklık, sanayi öncesi seviyenin 1,5 derece üzerinde ölçüldü. Mayıs 2024-Nisan 2025 dönemi ise 1991-2020 ortalamasının 0,70, sanayi öncesi ortalamanın ise 1,58 derece üzerinde ölçüldü.
Prof. Dr. Türkeş'ten Kritik Uyarılar
Prof. Dr. Murat Türkeş, küresel sıcaklık artışındaki eğilime ilişkin soruları yanıtlarken, geçen ayın kayıtlara geçen en sıcak ikinci nisan ayı olmasının küresel ortalama hava sıcaklıklarındaki yükselişin bir göstergesi olduğunu ifade etti. Türkeş, 2025 yılı için 1,5 derece küresel ısınma eşiğinin yıllık olarak aşılma olasılığının bulunduğunu vurguladı. Türkeş, "Nisan ayı, önümüzdeki aylardaki sıcaklık artış oranlarına da bağlı olmakla birlikte küresel ısınma eğiliminin sürdüğünü ve hala 2025 yılı için 1,5 derece küresel ısınma eşiğini yıllık olarak aşma olasılığının bulunduğunu bize gösteriyor." dedi.
İklim Krizinin Muhtemel Sonuçları
1,5 derece küresel ısınma eşiğinin aşılmasının, kuzey yarım kürede, kutup bölgesinde yüzyılın sonuna kadar 5-6 derecelik ısınma üretebilecek güçte olduğunun altını çizen Türkeş, Türkiye ve bölgesinde ise yüzyılın sonuna kadar 2 ila 4 derecelik artışla sonuçlanabileceğini bildirdi. Olası bir sıcaklık artışı yaşanması halinde buharlaşmanın artması, hidrolojik döngünün hızlanması, bir yandan kuraklık ve sıcak hava dalgalarının sıklığı, süresi ve şiddetinde artış yaşanırken diğer yandan aşırı yağışlarla karşı karşıya kalınabileceği uyarısında bulundu. Türkeş, sel, taşkın, heyelan, kentsel ve kıyısal su baskını, tarımsal kuraklık, içme suyu kıtlığı gibi tehditlerle mücadele edilmek zorunda olunabileceğine değindi.
İklim kriziyle mücadelede Paris Anlaşması'nın önemine değinen Türkeş, anlaşmanın temel hedeflerini şöyle sıraladı:
- İklim değişikliği mücadelesi yoluyla küresel ısınmayı önlemek.
- Küresel ısınma etkilerini en aza indirebilmek için atmosfere salınan insan kaynaklı karbondioksit salımlarını 2030'a kadar en az yüzde 45, 2050'ye kadar da yüzde 90'ın üzerinde azaltma hedefi vardı.
- İnsan kaynaklı sera gazı salımlarını azaltma yoluyla küresel ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artışın 2030'a kadar sanayi öncesine göre 2 derecenin altında ama mümkünse 1,5 derecede durdurmaktı.
Prof. Dr. Türkeş, Paris Anlaşması'nda yer alan küresel karbondioksit salımlarını azaltma hedefinin ülkeler tarafından ciddiye alınmadığını, atmosfere salınan karbondioksit, metan ve diazot monoksit gibi küresel ısınmaya neden olan sera gazlarında ciddi bir azalma olmadığını belirtti. Bu durumun, 1,5 derece küresel ısınma eşiğinin aşılmasında önemli bir etken olduğunu vurguladı.
Sonuç olarak, küresel sıcaklık artışındaki mevcut eğilim, 2025 yılının da 1,5 derece küresel ısınma eşiğinin aşıldığı yıllardan biri olabileceği yönünde ciddi endişeler yaratmaktadır. Bu durum, iklim değişikliğiyle mücadelede daha kararlı ve etkili adımlar atılması gerektiğini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Aksi takdirde, gelecek nesillerin yaşayabileceği olumsuz sonuçlar kaçınılmaz olacaktır.